IFA Paris’in sanat direktörü Jean-Marc Chauve şu anda Imane Ayissi markasının danışmanlığını ve direktörlüğünü yapmakta. Chauve pazarlama, moda tasarımı ve modanın sosyo-semiolojisi eğitimlerini aldı ve daha önce Nelly Rodi ve Maison Martin Margiela markalarında çalıştı.
Moda endüstrisi petrolden sonra dünyayı en çok kirleten ikinci sektör olarak biliniyor. Tüketicilerin bu sorunla hergün daha fazla karşılaşmaları, büyük markaların da inisiyatif almalarına sebep oluyor. Fakat bu inisiyatifler gerçekten “eko-sorumlu” mu yoksa yeni bir iletişim aracı mı?
McKinsey Global Moda endeksine göre 2016’daki 240 milyar dolar tahmini değeriyle moda endüstrisi petrolden sonra en çok kirlilik yaratan sektör. Sektör yıllık toplam CO2 emisyonlarının 10%’undan ve viskoz,rayon ve liyocell gibi yapay materyallerin üretilmesi için 70 milyon ağacın katlinden sorumlu. 2017 Haziran’da “Dirty Fashion” başlığıyla Changing Market Foundation’da yayınlanan rapora göre bu materyallerin üretimi Çin, Hindistan ve Endonezya’daki nehirleri kirleten zehirler ortaya çıkarıyor ve yerel halkarın sağlığına ciddi zarar veriyor.
Ancak tüketicilern endüstrinin çevreye verdiği zarar konusunda daha hassaslar ve McKinsey Global Endek’e göre milenialların %66’sı sürdürülebilir markalar için daha fazla para harcamaya istekli.
Bir çok marka bu yüzden çevresel faktörleri hesaba katarak kendilerini çevre-sorumlu gösterecek inisiyatifler ortaya koydu. Kendini “Sürdürleblir Lüks Marka” olarak lanse eden Stella McCartney lüks sektöründe öne çıkan bir örnek ve hayvanların acı çekmesine karşı durarak deri kullanmıyor. Hayvancılığın sıklıkla CO2 salınımını arttırdığı söylenirken Stella McCartney’de deri, “alter nappa” veya “alter suede” isimli ve aslında polyester plastik ya da poliüretan karışımı olan materyallerle yer değiştirmiştir. Ama aslında polyester direkt olarak petrolden yapılan ve örneğin sebze üretiminde kullanılan kaplama maddesinden bile daha fazla kürletici bir ürün.
Giyime gelince, Stella McCartney, kadın giyimin 53%, erkek giyiminin ise 45% bir kısmının sürdürülebilir bir yolla üretildiğini söylüyor. Kotların başlıca organik pamuktan üretildiği doğru ancak koleksiyonlarında aynı zamanda biyolojik olmayan pamuk, rayon, asetat ve hatta fiber polyester ve poliamid kullanılmıştır ki bunlar pek de “sürdürülebilir” olarak tanımlanamaz.
Başka bir pozisyonda ama benzer bir stratejiyle H&M ve “Bilinçli” isimli serisi. Çevre dostu olarak tanıtılan bu seri, “kısmen geri döünültürülmüş orijinli” polyester veya biyolojik olmayan pamuktan ürünler sunmakta ama bu “kısmen”in miktarını bilmek imkansız. Ayrıca, bir üretimin geri kalanıyla hiç ilgisi olmayan “kısmen” sürdürülebilir ürünlerden oluşan bir çizgi var mı? H & M, özellikle de kirleten fabrikalarda viskoz alımları için Değişen Pazar Üretimi tarafından tutturulanlardan biridir. Daha genel olarak bu durum kitle pazarı işaretleri için bir paradokstur. Örneğin, başarıları daha fazla ve hızlı üretime bağlı işletmelerin “sürdürlüebilir” olduklarını iddia etmeleri. Amerikan çevre koruma ajansına göre, moda endüstrisi 21 milyar ton tekstil atığının doldurulmasından sorumludur. Bu atığın geri döüştürülmesinde bulunacak yolsa daha önemli bir sorun var ki gelişen pazarlar, özellikle Afrika, kuruyor. Bu ülkelerin çoğu artık kendi moda endüstrilerini ön plana çıkardıkları için batının moda atığını barındırmakta isteksizler. Öyleyse moda endüstrisinin sürdürülebilir olması imkansız mı? Mesela Fransa’dan Veja veya Ekyog gibi küçük markalar gösteriyor ki bir çok ünlü markadan daha iyi ve daha talepkar olmak mümkün. Ama daha çevre dostu olabilmek için moda endüstrisi ürünlerinin dayanıklılığı ve yenilenmesi konusunda gerçek bir tutumda bulunmayacaklardır. Ya da yeterince transparan bir şekilde tüketiciye ne kadar çevre dostu ürün kulandıklarını samimice söylemeyeceklerdir. Bu açıdan “Honest By” ve onun şeffaflığı 100% takip edilmesi gereken bir model.
Jean-Marc Chauve