“IFA Paris’te geçirdiğim günler, 20’li yaşlarımın ilk yıllarında yaşadığım en güzel günlerdi!”
Serbest çalışan, Hintli blog yazarı Adhisa Ghosh, IFA Paris’te Lüks Marka Yönetimi üzerine MBA eğitimini tamamladı. Hindistan’daki trendleri aktif bir şekilde takip eden Ghosh, tüm önemli değişim ve dönüşümleri analiz ederek ülkesinde, incelikli ve bazen cesur, kendinden ödün vermeyen yorumlarıyla blog yazarı olarak serbest çalışmaya başladı.
Michel Temman: Adhisa, blog yazarı olarak serbest çalışan Hintli bir kadınsın. Tüm Hintliler gibi haftalarca dört duvar arasında kapalı kaldın ve şimdi, her gün düşüncelerini kaleme aldığın The Moody Suburban Girl (1) adlı bir blogun var. Bloguna “Modern Hint Romanı” da diyebiliriz. Her yerdeki toplum ve ilişkiler hakkında yazıyorsun, trendleri çözümlüyor ve yazılarında kadınlar, moda, aksesuarlardan… bahsediyorsun. Bu aktif ve güzel blogun arkasında yatan hikaye nedir? Bu blogla ulaşmayı umduğun noktadan bahseder misin?
Adhisa Ghosh: Carrie Fisher’ın bir sözünü hatırlatmak isterim: “Kalp kırıklığınızı alın ve onunla sanat yapın”.
Bence bu söz, yaratıcı kişiliğe sahip insanların yaptıkları şeyleri bazen neden yaptığını çok iyi özetliyor. Benim açımdan ise beni blog yazmaya başlama konusunda motive eden en önemli şey, büyük beden Hintli kadınların, siyahi kadınların adaletsiz bir şekilde temsil edilmesine değinmek ve bireysel güzelliği sergileme cesaretini tasvir etmekti. Moda blog yazarlarını ve Hindistan moda endüstrisini yoğun bir şekilde takip etmeye başladığımda küçüktüm. Kadınların belirli gereksinimleri karşılayıp karşılamamalarına göre seçildiğinin farkındaydım ve bu bana acı veriyordu. Kadınlara belirli bir tipte olmaları, belirli bir şekilde görünmeleri söyleniyordu. İnsanlar her yerde, önü alınamaz bir şekilde dış görünüşle dalga geçiyordu. Ancak ben, belirli bir vücut tipine sahip olmaktan dolayı bu tarz bir nefret eylemine hiçbir zaman maruz kalmadığım için şanslı sayılırdım. Elbette ki kendimce güvensizliklerim vardı; etrafım, sadece başkalarının gözünde çekici olmak adına moda diyetleri, sıfır beden vaatleri ve belirli bir görünüme sahip olmayı her şeyden önemli görecek kızlarla doluydu. Ülkemde “beyaz ten” veya açık ten takıntısı da mevcut; dürüst olmak gerekirse 2016-2017 yıllarında, sosyal medya hala her kiloda güzellik kavramını destekliyordu.
M.T.: Blogun, eğitimi ve kadınların güçlenmesini vurgulamak için oluşturduğun bir araç gibi de görünüyor?
Adhisa Ghosh: Doğru. Blog, temel olarak tutkumu ve eğitimimle öğrendiğim bilgileri bir araya getirme, öğrenci ve stajyer olarak 7-8 yıllık bir süre boyunca edindiğim tüm iş deneyiminden yararlanma ve kadınlara kendilerini olduğu gibi kabul etmeleri için ilham veren bir alan oluşturmak üzere gönlümden geçenleri yazma amacım doğrultusunda kuruldu. Kadınların kendilerini cesurca, yaraları ve renkleriyle olduğu gibi kabul etmeleri ve hiç kimsenin bakış açısından etkilenmeden, kendi öz güven duygularını bulmaları amacıyla… Aslında, kendi hikayemi dillendirmeye çalıştım. Ruh sağlığından bahsetmek ve depresyon sorununu ve bu sorunla benim nasıl baş ettiğimi ele almak. Bu blogu en zayıf düştüğüm zamanda, anksiyete ve depresyonla boğuştuğum ancak yine de yurtdışında IFA Paris’teki MBA eğitimimle kuracağım parlak geleceğime umutla baktığım, aynı zamanda kırılganlığımı da saklamayarak insanların mücadelelerinde yalnız olmadıklarını anlamalarını sağlamak istediğim bir dönemde oluşturdum. Hepimizin birbirimizin yanında olduğunu, umudun hep var olduğunu söylemek istedim! Michelle Obama, Becoming (Benim Hikayem) kitabıyla ilgili gerçekleştirdiği etkinlikler sırasında şöyle söyledi: “Başarı, belirli bir etki yaratmadığı sürece başarı değildir. Aksi takdirde yalnızca bir istatistik olursunuz. İstatistik olmamanız için hikayeniz olması gerekir.” Hiçbir istatistik unsur içermeden, kendimce bir etki yaratmak istedim. Hikayemi paylaşmak istedim. 2-3 yıllık bir süre içinde blogu çocuğum gibi büyüttüğüm ve tüm dünyadan kadın ve erkekleri, tamamen bireysel olarak etkileyebildiğim için çok mutluyum. İnsanlar bana bunlar hakkında yazdıkça ben de haberdar oluyorum. Bu, benim istediğimden de daha fazlası oldu. Önümüzdeki yıllarda, bir gün bu girişimi büyüterek kendi markama dönüştürmek, kadınların güçlenmesi, kapsayıcılık ve temsil için daha geniş bir alan yaratmak ve basmakalıp klişeleri yıkmak istiyorum. Kadınların oldukları haliyle kendilerine daha fazla güvenmelerini istiyorum. Akıl her şeyden önce gelir.
M.T.: 8 yıldan uzun bir dönem boyunca eğitim aldın ve moda, pazarlama, iletişim ve gazetecilik alanlarında uzmanlaştın. IFA Paris’te Lüks Marka Yönetimi üzerine MBA eğitimini tamamlayarak mezun oldun. Bana eğitim geçmişinden biraz daha bahsedebilir misin? IFA Paris ve orada yaptığın çalışmalar hakkında da birkaç şey duymak isterim.
Adhisa Ghosh: Lisans eğitimimi Tasarım alanında tamamladım; Pune, Hindistan’da, Symbiosis Institute of Design’da Moda İletişimi üzerine uzmanlaştım. Bu 4 yıllık bir dönemdi; burada, görsel sunum ve trendleri öngörme dahil olmak üzere, Moda pazarlama, stil, marka oluşturma ve iletişim alanlarında çeşitli bilgiler edindim. Gerçekten oldukça yoğun bir kurs programıydı. Mezun olduğumda, hiç vakit kaybetmeden Lüks Marka Yönetimi alanında MBA eğitimime başladım. İstanbul’dan ve ülke olarak Türkiye’den çok etkilendiğimi hatırlıyorum; o zamanlar, bir kurs programı yoluyla fiili olarak İstanbul’da yaşama fırsatına sahip olmak, bir hayalin gerçeğe dönüşmesiydi! IFA Paris’te bulunduğum dönemde, İstanbul ve Paris arasında gidip geldim. Benim için çok büyük bir şans! 20’li yaşlarımın ilk yıllarının en iyi zamanlarını yaşadım. Geri dönüp her şeyi baştan alabilseydim, binlerce kez bunu yaşamak isterdim. Dürüst olmak gerekirse edindiğim ana kazanımların birçoğunu İstanbul’da edindim; burada geçirdiğim hazırlık dönemini çok sevdim. Tamamen farklı bir dünyaya adım attım. Eğitim görmekten her zaman keyif aldım. İstanbul’da, IFA Paris’te verilen sınıf ve dış mekan derslerinin ikili yapısı tüm bu deneyimi daha da güçlü kıldı. Burada geçirdiğim sömestr dönemlerinde, Paris’tekine kıyasla çok daha fazla sayıda yere seyahat ettik çünkü Paris’te sayı olarak da az kişiydik. Hayatı yaşıyor olmak, gastronomi derslerinin keyfini çıkarmak, harika üzüm bağlarına gitmek, lezzetli mutfakları tatmak, sektör ziyaretleri yapmak ve onların hikayelerini dinlemek, konuk ağırlama derslerimiz için en iyi otelleri gezmek gerçekten harikaydı. Tüm bunlar, öğrencilik hayatımın en güzel deneyimleri oldu. Elbette ki Paris’e gittiğimde de başka bir dünyaya girdim. Paris’te hakim olan romantik havayı soludum. Burada Victor Hugo’dan alıntı yapmak isterim: “Öğrenci demek Parisli demektir; Paris’te okumak, Paris’te doğmak gibidir.”
M.T.: Serbest yazar olarak hangi diğer medya organları veya sosyal ağlarla iş birliği yaptın veya yapıyorsun? En sevdiğin konular hangileri?
Adhisa Ghosh: Aslında artık serbest yazar değilim. Ancak yazmaya henüz 16 yaşımdayken başladım. Farkında bile varmadan, The Times of India‘da 200 yazı yazdım. Tüm bu yazılar yayınlandı ve yazmaya olan isteğim de şaşırtıcı bir biçimde arttı. Ancak yalnızca yazmanın işkolik yapımı tatmin etmeyeceğini biliyordum. Eğitimime devam ederek becerilerimi geliştirdim, yaratıcı yönümü ve marka oluşturma, iş, hikaye anlatma, strateji ve proje yürütme yeteneklerimi açığa çıkardım. Çevrimdışı ve çevrimiçi yayınevleri, yerel markalar ve bu markaların sosyal medya kanalları ile iş birliği yaptım ve bunlar için çalıştım (2014-2015 yıllarında Instagram ve Facebook reklamları henüz yeni oluşturuluyordu). Sosyal medya trendini henüz ilk zamanlarında, oyunun kurallarını değiştirecek, fenomenlerin yeni yeni ortaya çıktığı bir dönemde fark ettiğimi düşünüyorum. Bu doğrultuda, tüm inancımla, çoğu öğrenci genellikle geleneksel alanları seçmekle meşgulken, ben üniversite yıllarımı dijital alanda uzmanlaşmak için çalışarak geçirdim. En sevdiğim konular arasında moda, tarih, moda tarihi, sanat ve edebiyat, güzellik/cilt bakımını sayabilirim. Aynı zamanda hevesli bir şiir aşığıyım, zaman zaman da fizik ve çeşitli teoriler üzerine ve Bengal Edebiyatı okumayı severim. Bu anlamda gelenekçi biriyim. Hem modernleşip hem de gelecek nesillere aktarabilmemiz için köklerimizi canlı tutabileceğimize inanıyorum.
M.T.: Bir anlamda her zaman stil, yaşam biçimi ve ifade ihtiyacını bir araya getirmek istediğini söyleyebilir miyiz?
Adhisa Ghosh: Evet, kesinlikle. Bence moda, büyük bir kesim tarafından hala sığ bir alan olarak görülüyor. İnsanların kültürün, devrimlerin, modernleşmenin, gelişmelerin ve yaşam biçimlerinin ya da hikayelerin her dönemde modaya canlılık katan etkisini fark etmemesi çok ironik. Moda, yalnızca bir kıyafetten veya güzel görünmekten çok daha fazlası. Bu çok derin bir alan ve hepimizin yaşamının vazgeçilmez bir parçası. Bununla ilgili nasıl hikaye yazmayayım ki? Sanırım, ben ruh halimi tasvir eden bir görünüme sahip olmak isteyen insanlardanım; yaşam tarzı seçimlerimle bilmeden bir hikaye aktaran biriyim. Bunu çoğumuz bilinç altında yapıyor. Tek fark, ben bilicinde olarak bunu kabul ediyor ve bu konuda yazıyorum. Etrafınıza bir bakın, her duygunun modada bir karşılığı var. Her seçim, bir giyim tarzı ve yaşam biçimi!
M.T.: Temel olarak sosyal medyayı kullanıyorsun. Moda medyası ve gazetecilikteki yeni trendleri nasıl değerlendiriyorsun? Hem küresel olarak hem de Hindistan’da? Hayran olduğun ve sürekli olarak takip ettiğin, dünya genelinde herhangi bir moda ve yaşam biçimi dergisi/çevrimiçi medya platformu var mı?
Adhisa Ghosh: Moda medyası ve gazetecilikte diyalog, farkındalık ve kitle tüketimi konularının son 5 yılda oldukça önem kazandığını düşünüyorum. Hem küresel olarak hem de kendi ülkemde, moda alanında yeni bir değişim sürecine girmekte olduğumuzu düşünüyorum: Sürdürülebilirlik. Önümüzdeki 10 yıllık dönem, kitle tüketimi bakış açısından sürdürülebilir modaya doğru geçiş yaparken kendi içinde yeni zorluklar getirecek. Çok sevdiğim bazı medya platformları arasında Vogue (İspanya, Brezilya, Orta Doğu, Paris, ABD, İtalya), Harper’s Bazaar, Hello! UK, InStyle, Glamour, Allure ve Elle‘i sayabilirim. People ve The Sartorial da bunlara dahil. Moda dışı içerik konusunda, yeni nesile yönelik içerikler için Thought Catalog favorim!
M.T.: Hindistan hakkında çok şey duyuyoruz. Şu anda Hindistan’da nasıl bir moda anlayışı hakim? Geleneksel anlayış ve lüks marka pazarı arasında, gelecek vaat eden Hindistanlı tasarımcıların ve yaratıcıların ön plana çıktığına şahit oluyor musun?
Adhisa Ghosh: Şu anda bütün ülke hala uzatılmış bir karantina dönemi geçiriyor. Bu nedenle moda ile ilgili gündem azaldı. Hindistan’da moda takvimi biraz farklı işlediğinden, markaların İlkbahar Yaz 2020 için yeni koleksiyon hazırlama şansı bile olmadı. Elbette ki Hindistan her zaman haberlerde. Gizemli olduğumuzun düşünülmesi hoşumuza gidiyor. Ancak biz Hollywood, batı filmleri veya Netflix’in bizi gösterdiği gibi değiliz. Hayır, her gün evde geleneksel kıyafetler giymiyoruz. Şehirlerde yaşayan Hintlilerin çoğu batılı tarzda yaşam biçimine ve giyim tarzına sahip. Hindistan’da moda anlayışı çok çeşitli. Bunu tek bir kelime ile özetleyemezsiniz. Hindistan’ın her yerinde, giyim tarzında ve seçiminde kültürel yansımalar görürsünüz. Ancak Hindistan moda endüstrisinin uyandığı doğru. Ülkeye yerel lüks markalar anlayışını getiren, gelecek vaat eden Hintli tasarımcılar ön plana çıkmaya başladı. Modern trendlerle bir araya getirirken, aynı zamanda mirasımızı da korumaya çalışıyorlar ve uluslararası sınırları da zorlamayı başardılar. Lüks moda anlayışı da ülkede yerleştiğinden beri çok şey değişti. Dürüst olmak gerekirse lüks kavramı, Hindistan gibi Doğu ülkelerinde her zaman çok farklı görülmüştür. Dolayısıyla cevabım evet, uluslararası çalışan ve ülkemizin adını duyuran birçok etki sahibi tasarımcımız var. Birkaçının adını söylersem haksızlık olur!
Adhisa’nın katıldığı program hakkında daha fazla bilgi almak için: MBA Lüks Marka Yönetimi.