Moda endüstrisinin stoklarını eritmekte zorlandığı bir dönemde nasıl oluyor da bazı markalar defalarca stok eritebilmenin keyfini yaşıyorlar? Bu bir mucize mi yoksa bir şehir efsanesi mi? Bir tarifi var mı? Aslında evet! Alışagelmiş giyim mağazalarının tam bir uç noktasında yaratılan bir satış kanalı, yani sınırlı koleksiyona dayalı ‘Drop Culture (Drop Kültürü)’ dediğimiz pazarlama stratejisi ve buna düşkün tüketiciler!
‘Drop Kültürü’ nedir, ne değildir?
Markalar artık sınırlı sayıda üretilen koleksiyon çıkarma taraftarı. Özellikle alışılanın dışında piyasaya ürün sürme stratejileri izliyorlar ki talep her zaman eldeki stoklardan daha fazla olsun. Çıkan ürünün acil satın alınması lazım hissini yaratmalılar ki daima orijinal parçaların peşinde koşan tüketiciler arası bir alışveriş çılgınlığı ortaya çıksın. Ürünün piyasaya sürüldüğü andan itibaren marka tarafından yaratılan bu sürpriz etki stoktaki sınırlı sayılarla bir araya gelince ürüne karşı tüketicide ekstra ilgi ve merak yaratıyor. Özel ve sınırlı üretilmiş bir parçanın sahibi olmak böylece kişisel bir mücadeleye dönüştüğü gibi aynı zamanda tüketiciler arası bir statü de sembolize etmeye başlıyor. Drop Kültürü aslında yeni bir kavram değil. 90’lı yıllardan beri hızlı moda markaları tarafından başarılı bir şekilde uygulanıyor. O zamandan beri de lüks tüketim kültürünü de hızla ele geçiriyor.
Domateslerden Spor Ayakkabılarına
Tüketiciler süpermarketlerden gıda alışverişi yapmaya kıyafet alışverişine göre daha alışık olsa da bir süpermarket markası kapsül bir koleksiyon vizyonuyla birlikte drop kültürünü birleştirerek markasında denemeye çalışıyor.
Uygun fiyatlı market alışverişinin dev ismi Lidl, lüks tüketim ürünlerinin de her tüketici için eşit şartlarda erişilebilir olması gerektiğini savunan bir duruş sergilediği için, kendi moda ürünlerinde de bu duruşlarını besleyecek bir strateji tercih etmeleri şaşırtıcı değil. Drop kültür ile her tüketici kitlesini aynı yarışın içine sokmuş oluyor.
Bu anlayışla video oyunlarında (Playstation 4) veya gıda (havyar) yaptıkları satışlarında yüksek başarı yakalamayı başarmış Alman market zinciri, şimdi de gözünü tekstil sektörüne dikmiş durumda.
Terliklerden tutun çoraplara, tişörtlerden ayakkabılara Alman markası meşhur logo renkleriyle tüm piyasayı ele geçirmiş durumda. Satışlar sadece Belçika için gerçekleştirilse de sınırların ötesinde gürültü yarattı. Beklenmeyen bu koleksiyon ile, şaşırtıcı tasarımıyla ve ilginç fiyatlandırmalarıyla marketler zinciri Lidl, piyasada yine harika bir reklam çalışması yapmış oldu. Mağazalarda ve online sitelerinde anında stok dışı kalan ürünler, kara borsada fahiş değerlerle anında yer buldu. 13 euro gibi fiyattan satılan spor ayakkabıları ebay’deki açık arttırmalarda 1250 euro gibi fiyatlarla alıcı buluyor!
Özetlemek gerekirse, uygun fiyatlı bir marketler zinciri lüks bir moda eviyle aynı stratejiyi, bu lüks moda evleri hızlı bir moda markasıyla aynı stratejiyi kullanınca ve tüketiciler uygun fiyatlı marketler zinciri önünde 90 kuruşluk çoraplar için saatlerce sıra beklediklerinde, modanın geleceğine dair çok fazla soru işareti ortaya çıkıyor: Moda dünyasını pandemiyle birlikte alan değişimin getirmeye çalıştığı reformlar acaba yeterli mi?